Toplam Kalite Yönetiminin Verimlilik, Rekabet Gücü ve Makro Ekonomi Üzerindeki Etkileri(Ekim 1999)

1. Verimliliğin Tanımı ve Önemi

Çağımızda açıklanması ve çözümü güç görünen pek çok karmaşık olayın kaynağında ekonomik sorunlar yatmaktadır. Ekonomik kalkınma çabası, az gelişmiş ülkelerde yoksulluktan kurtulma; gelişmiş ülkelerde ise, güçlerini koruyarak güven altına alma yönünden büyük önem kazanmıştır.

Çağdaş dünyanın ekonomik sorunlarını çözümleyecek anahtar kavramlardan birisi de "verimlilik"tir. Gerçekten de verimlilik ( prodüktivite ), günümüzde kalkınmanın, kalkınmış ülke veya toplum olmanın en şaşmaz ölçütlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda verimlilik, makro olarak düşünüldüğünde, kalkınmanın itici gücüdür. Ulusal ekonominin bir sektöründeki verimlilik artışları, başka kesimleri de harekete geçirici bir rol oynayabilmektedir. Artan verimlilik, akılcı ve çağdaş bir yönetim altında kalkınmayı hızlandırmakta, gittikçe daha ileri boyutlara ulaşmaktadır. Yüksek verimlilik, firmalara, geçici güçlüklerle sarsılmayan üretme gücü vermektedir. Verimliliğin artması, insanoğluna, içinde yaşadığı doğayı ve toplumu kontrol etme, bu kontrolü günden güne genişletme gücü vermektedir. Gelişmiş olarak da bundan başka nedir ki? İşte bu yüzden verimlilik, bu güne kadar alışılmış pek çok göstergeden daha anlamlı bir kalkınma ölçüsüdür.

Çağımız, bilimsel ve teknolojik gelişme çağıdır. Bu gelişmeler üretim sürecinde ve üretim tekniklerinde yeniliklere yol açmaktadır. Bunlar da verimliği doğrudan etkileyen faktörlerdir. Bilimsel ve teknolojik gelişmelere ayak uydurabildiğimiz sürece, verimlilik artışından geri kalmaktan kurtulabiliriz. Başka bir ifade ile verimlilik, bilimsel yöntemleri etkin bir şekilde kullanmayla doğru orantılı olarak artar.

Öte yandan, üretim sürecinin kapsamında yapılacak bazı değişikliklerde de verimliliği artırmak mümkündür. Sözgelimi, hammadde yerine sadece yarı mamul alıp işleyen bir kuruluş, çoğu kez maliyeti ve riski fazla ünitelerini devreden çıkaracağından verimliliği de artırmış olur. Verimliliği artırmanın başlıca yollarından birisi de, örgütlenme ve yönetimde gelişmeler sağlamaktır. Amaçların ve bu amaçlara ulaşmada kullanılacak araçların belirlenmesinde, yerleşme planında, malzeme taşınmasında, üretim planlamasında, aktif ve pasif varlıkların yönetilmesinde, nihayet insan yönetiminde başarı gösteren bir kuruluş, verimlilik düzeyini hızla yükseltir.

Ürünlerin tasarımı ve bileşimi her zaman aynı kalmaz; sık sık gözden geçirilir ve bir takım değişiklikler yapılır. Eğer bu değişiklikler imalatı kolaylaştırıcı, maliyet düşürücü, üretim akışını hızlandırıcı nitelikte ise verimlilik artar. Aynı ürünü daha kısa sürede, daha az girdi kullanarak, daha ucuz üretmeye başlarız. Verimlilik ile ürün kalitesi arasında da çok yakın bir ilişki vardır. Üretim sürecinin çeşitli aşamalarında kullanılan girdilerin kalitesizliği, üretimde yavaşlamalara, duraklamalara, önceden belirlenmiş standartlardan sapmalara yol açarak verimliliği olumsuz yönde etkiler. Kaliteli girdi, yüksek verimlilik ve kaliteli nihai ürün için vazgeçilmez bir önem taşır.

Aynı şekilde, üretimde kullanılan girdilerin en önemlisi olan insan gücünün kalitesi de verimliliği doğrudan etkileyen bir faktördür. İyi eğitilmiş, iş kazalarından ve meslek hastalıklarından gereği gibi korunan, çeşitli sorunlarını tek başına çözebilen işgücü, yüksek verimliliğin en şaşmaz güvencesidir.

Verimlilik denilince artık, elde edilen ürün ve hizmetin kalitesini yükseltme, çevreyi doğal yapıyı koruma, çalışanlara en iyi yaşam ve çalışma koşullarını sağlama ve bu arada birim girdi başına üretim miktarını artırma çabaları birlikte düşünülmelidir. Toplam verimlilik anlayışı içinde ise verimliliği, çeşitli üretim ve çevre faktörleriyle, teknolojik, ekonomik ve örgütsel yeteneklerin bir bileşimi olarak tanımlamak mümkündür.

Verimlilik, etkinlik ve karlılıkla birlikte "rasyonellik" kavramını oluşturan unsurlardan biridir. Ekonomik çalışmanın temel ilkesi olan rasyonellik, verimlilik olmadan gerçekleştirilemez. Verimlilik, bir çok insanın düşündüğünün aksine nakdi yani parasal değil, maddi ve fiziksel kaynakların ekonomik biçimde kullanımıyla direkt ilgilidir. Ancak verimli çalışmanın sonucu düşük maliyettir. Günümüzde verimlilik ancak, kaliteli mal ve hizmet üretimi ( çıktılar ) yapıldığı ve işletmeye rekabet gücü sağladığı ölçüde anlam ifade etmektedir. Bu ise ancak, modern üretim teknikleri ve üretim ile kalite kontrolünü otomatik ve elektronik biçimde sağlayan araçlarla gerçekleştirilmektedir. Verimli olmak, üretimi en ekonomik kaynak kullanarak kaynakların çeşidini ve kalitesini artırma ve maliyetleri düşük tutmayı gerektirdiği gibi, aynı bilgi ve teknolojisi ile piyasada tüketicilerin neler istediğini bilerek çıktılarda gerekli çeşitliliği ve yenilikleri yapmak suretiyle gerçekleştirebilmektir.

Günümüzde artık, verimlilik kavramı klasik tanımı olan: çıktı/girdi formülünün dışına çıkmıştır. Verimlilik, "üret ama nasıl üretirsen üret, önemli olan sayısal artıştır" zihniyetinden uzaklaşmış: "üret, ama ürettiğin değerli olsun, nitelikli olsun, emsallerinden değerli olsun"a dönüşmüştür. Çünkü, günümüzde verimli işletmeler kaliteli mal üretebiliyorsa, sosyal fonksiyonlarını yerine getirebilir, ürettikleri ürünler de anlam ifade edebilir. İşletmelerin yok edici rekabet ortamında ayakta kalabilmeleri ve gelişme güçlerini artırabilmeleri ancak bu şekilde sağlanabilir.

2. Müşterinin Değişen Profili ve Piyasalar Üzerindeki Etkisi

Günümüzde müşteriler üründen olan beklentilerinin yanı sıra, firmadan da bazı beklentiler içindedirler. Başka bir deyişle, müşteri ürünün kalitesi ve fiyatı ile direkt ilgilenmektedir; ancak, sonuçta satın aldığı ürün karşılığında üretici firmaya bir meblağ ödemekte olup seçici konumundadır. Bu seçici tutumunu kullanırken bazı subjektif ölçütler de kullanılabilmektedir. Bunların başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz:

• Firmanın çevre politikası.
• Çalışanlarına verdiği değer.
• Müşterilerine verdiği değer.
• Toplumdaki imajı.
• Toplumsal konulara verdiği destekler ( spor, sanat.... vb. ).
Yukarıda sıralanan subjektif ölçütler daha çok müşterinin kişisel yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Bu unsurlara verilen değerin seviyesi aynı zamanda tüketicinin bilinç seviyesini de göstermektedir. Örneğin, tüketicilerinin bilinç seviyesi en yüksek olan Batı Avrupa ülkelerinde bu konular büyük önem taşımakta, hatta gerek yasal gerekse toplumsal bir çok yaptırım uygulanmaktadır.

Çağdaş müşteri sadece mevcut olan mal ve hizmetlerden elde edebileceği yararlara bakmamakta, daha yüksek bilimsel, teknik ve ekonomik gelişmeler beklemektedir. Örneğin; insan sağlığının korunması, katkısız gıda maddeleri, gıdaların sağlıklı koşullarda depolanması ve bekletilmesi gibi hususlarla ilgilenmekte, satın aldığı mal ve hizmetlerde, yaşamını kolaylaştıracak özellikler aranmaktadır. İşine, evine, okuluna giderken kullandığı taşıma sistemlerinin etkin olması, ekonomik olarak ısınmayı, haberleşmenin kolaylığını, kaynakların kesintisiz, güvenilir ve uygun fiyatla kullanımına hazır olmasını istemektedir. Lokanta, sağlık kurumları gibi bazı alanlarda ise, temizlik, güvenilirlik, ilgi görmek gibi hizmet kalitelerine, fiyattan daha fazla önem vermektedir.

Ayrıca, tüketicinin çevre problemlerine olan duyarlılığı artmıştır. Yeni mamul tasarımında, çevreye zarar vermeyen ürünlerin oluşturulması, mevcutların bu amaçla iyileştirilmesi, üreticinin tüketicinin beklentilerini sağlamaya yönelik politikaları içinde yer almaya başlamıştır. Belli oranda bu tür faaliyetler yasal mevzuatlarla güvence altına alınmıştır. Örneğin: firmanın atıklarının kontrollü bir şekilde artması ve karının belli bir bölümünü (sektör itibari ile değişmekle beraber) toplumsal konularda kullandığı durumlarda firmaya sağlanan kolaylıklar gibi. Ancak, müşteri ( seçici olmanın verdiği avantajla ) üreticilerden bu yönde ekstra bazı beklentiler içine girebilmektedir. Netice olarak diyebiliriz ki: müşteriler satın aldıkları ürünlerin ve müşterisi oldukları firmaların daha çevreci olmalarını gün geçtikçe daha arar hale gelmiştir. Ayrıca, firmaların bu yönde yaptıkları çalışmaları reklam malzemesi olarak kullanmaları da olayın ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. 3. Verimlilik İle Rekabet Gücü İlişkisi ve Toplam Kalite Yönetimi

Verimliliği arttırmak için hazırlanan programların başarıya ulaşması için şu faktörlerin göz önünde bulundurulması günümüz rekabet piyasalarında bir gereklilik olarak görülmektedir(1):

1. Yetenekli ve sorumlu yönetim
2. Etkin liderlik.
3. Yalın ve etkin organizasyon.
4. Yüksek nitelikli personel.
5. Etkin planlama ve kontrol.
6. Sürekli eğitim.
Yukarıda sıralanan verimliliğin ön şartlarının tamamını aynı çatı altında toplayan en modern yönetim anlayışı Toplam Kalite Yönetimidir (TKY). TKY bu süreçlerin tamamını birden ele alıp, firmanın rekabet gücünün artırılabilmesi için bir ön şart haline gelmiştir.

İleride değinileceği üzere, global pazarlarda yok edici rekabetin yeni boyutları gündeme gelmiştir. Kalite, maliyet esnek ve hızlı üretim olarak sıralayabileceğimiz bu faktörlerin tamamı verimlilik ile direkt bağlantılıdır. Verimliliğin olumlu yönde artışı maliyetlerin düşmesine, kaliteli ürün üretmek için gerekli kaynakların daha rantabl kullanmasına ve üretimin daha hızlı bir şekilde gerçekleşmesine neden olacaktır.

Firmaların varlıklarını sürdürebilmelerinde belirleyici bir faktör olan rekabet edebilme gücünün artırılması firmaların karşısına iki seçenek çıkarmıştır(2):

1. Rekabet gücünün artırılması için sistematik yaklaşımlarla kalıcı çözüme ulaşmak (TKY).
2. Kısa vadeli ve sistematik olmayan yaklaşımlarla bunalımın atlatılması.

TKY'yi, verimliliğin, ( dolayısıyla rekabet gücünün ) artırılmasında yöntem olarak seçen firmaların ulaştıkları seviyeler bu konuda çok iyi ipuçları vermektedir. Avrupa çapında yapılan çok geniş bir araştırmanın neticelerine göre: TKY uygulayan firmaların verimlilik seviyeleri 1987 yılında 100 birimken, sekiz yıllık bir süreç sonunda 1995 yılında bu oran 276 birime yükselmiştir(3). Ünlü kalite gurusu W. Edwards Deming, üretim artışı ile karın artacağı düşüncesini ortaya atmıştır. Bu tezini ispat etmek için de aşağıdaki örneği vermiştir(4):

Üretim Artışı İstenmeden Önce Üretim Artışı İstendikten Sonra Toplam Üretim Miktarı 100 104 Hatalı Ürün Miktarı 20 26 Hatasız Ürün Miktarı 80 78

Tablo 1. İyileştirme Çalışmaları Yapılmadan Üretim Artışının Sonuçları.

A şirketi, 1 saatte %20'si kusurlu olmak üzere 100 adet ürün üretmektedir. Üst yönetim, verimliliğin %20 artırılmasını istemiştir. Üst yönetim bu isteği, çalışanlara: "saatte 120 adet üretim yapılacak" şeklinde aktarmıştır. Böylece, çalışanlara daha fazla üretme sorumluluğu yüklenmiş ve bu durum çalışanlar üzerinde stres ve korku yaratmıştır. Bunun sonucu olarak da, kusurlu ürün oranı %25 yükselirken, üretim miktarı ise yalnızca saatte 104 adete yükselmiştir. Tablo 1'de görüleceği üzere, verimlilik artışı hedeflenmeden, doğrudan üretim artışı yoluna gidilmesi çoğunlukla ters bir tepki vermektedir. Bunun yerine, kalite iyileştirme çalışmaları ile kapasite artışı yoluna gidilmesi çok daha iyi sonuçlar vermektedir. Bunu daha iyi açıklamak için aşağıdaki örneği verebiliriz(5):

Üretim Artışı İstenmeden Önce Üretim Artışı İstendikten Sonra Toplam Üretim Miktarı 100 100 Hatalı Ürün Miktarı 20 10 Hatasız Ürün Miktarı 80 90

Tablo 2. İyileştirme Çalışmalarının Verimlilik Üzerindeki Etkisi.

B şirketi, 1 saatte %20'si kusurlu olmak üzere 100 adet ürün üretmektedir. Şirketin üst yönetimi, devamlı bir süreçle kaliteyi iyileştirerek verimlilik artışı sağlayabilecek konular üzerinde araştırmalar yapmaktadır. Üst yönetime göre %20 hatalı ürünün anlamı, toplam maliyetin %20'sinin boşa gittiğidir. Üst yönetime göre, üretim süreci iyileştirilirse, hatalı ürün üretiminde kullanılan kaynakların tüketiminin engellenmesi sağlanacaktır. Böylece ek bir maliyete gerek olmaksızın üretim süreci iyileştirilerek kusurlu oranı %10 düzeyine indirilebilecektir. Dolayısıyla verimlilik artışı da sağlanmış olacaktır.

Verimlilik artışının değil de, üretim artışının zorlanması, kalitenin ikinci plana itilmesi ve toplam çıktı miktarının azalmasına neden olacaktır. Bunun sonucu olarak da, çalışanların morali azalır, maliyetler yükselir, müşteri üründen memnun olmaz ve üst yönetim bu durumdan şikayetçi olur. Öte yandan, verimliliğin iyileştirilmesi ile istenen tüm sonuçlar elde edilebilir: daha az yeniden işleme, daha yüksek üretkenlik, maliyetlerde azalma, ürün kalitesinin iyileştirilmesi, karın artması, çalışanların memnun olması ve en önemlisi: müşterinin memnun olması. Ayrıca, Deming'in yaklaşımı ile kalite ve verimlilik arasında kurulacak ilişkinin sağlayacağı yararları şu şekilde sıralamak mümkündür(6):

a. Verimlilik artar ( hatasız ürün %80'den %90'a çıktı ).
b. Kalite iyileşir ( hatalı ürün oranı %20'den %10'a düştü ).
c. Ürün başına maliyet azalır.
d. Tüm bunların sonucu olarak da, firmanın rekabet edebilirlik gücü yükselir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki: verimlilikte sürekli bir iyileşmenin sağlanabilmesinin ön şartı: kalite ve süreç iyileştirme çalışmalarının yapılmasıdır.

Makine-Tek Dergisi, Ekim 1999